30 Aralık 2011 Cuma

Ziyaret

Kaç gündür yoğun tempom nedeniyle yazamıyordum. Geçte olsa bu geçen 2 hafta içinde kayda değer olan olayları yazmaya başlıyorum.
25 Aralık Pazar günü komşu  ilçe olan Mustafakemalpaşa'ya işlerim nedeniyle gittim. Gitmişken de arıcı hocamız Halil Bilen'e uğramamak olmazdı tabi.
Hava son derece soğuktu, kış her yerde hissediliyordu. Ada Bahçe'ye doğru yol alırken son günlerde yağan yağmurdan nasibini Mustafakemalpaşa deresi de almış, epey bir kabarmıştı.

Uzun süredir telefon konuşmalarımızda bahsediyordu, inşaatla uğraşıyorum diyordu. Halil Ağabey'imiz konteyner kulübesine bir oda ve tuvalet eklemiş. Belki biraz uğraştırmış ama çok da güzel olmuş. Yer kazanmış.
Bahçenin köşesine bir de ocak yapmış Halil Ağabey, çay demlemek için çok uygun, odun da bol ama gel görki hava çok soğuk. Her ne kadar ateş olsa da donmamak elde değil. Bakmayın siz Halil Bey'in ortada gezindiğine, kalın giyinmiş. Ben tabi kapalı sıcak bir yerde otururuz diye çok kalın giyinmedim. Tabiri caizse Kırım iti gibi titredim o gün orada.
Sohbet genelde Halil Bey'in vereceği varroa ile verimli mücadele semineri etrafında geçti. Zaman zaman soru cevap ta yaptık elbette.
Biz orada çayları yudumlarken emekli öğretmen ve arıcı ağabeyimiz Refik Koca geldi.
Kendisiyle sohbet ederken bu yıl davulgaların neden açmadığını ondan öğrendim. Davulgaların açması için bizim bu yörede Ağustos sonu ve Eylül başında yağmur yağması gerekirmiş. Ancak belirttiğim tarihlerde kuvvetli bir iki yağmur olursa davulgalar açarmış. Bu yıl yağmurlar eğey bir gecikti. Bu bilgi tecrübe defterimize not ettik.
Gözüme takıldı, arıların su içmesi için yapılmış bir yalak. Benzer bir sistem benim kafamda da var. Neyse Halil Bey bitirsin sulama sistemini de belki onun yaptığından bizde esinleniriz.

14 Aralık 2011 Çarşamba

OKSALİK ASİT UYGULAMASINA GEÇTE OLSA BAŞLIYORUZ....

9 Aralık 2011 Cuma günü bazı işlerim nedeniyle Bursa'ya gittim ve işlerimi bitirdikten sonra biraz arayıp arıcı ağabeyimiz Mehmet Gençünal'ın iş yerini buldum.
Tabi size bahsetmedim. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker derler ya, işte bende hala yaptığım hataların bedellerini ödüyorum. Hem de en ağarından. Arı kayıpları hızla artıyor. Duyuyoruz bazı usta geçinen ve kendilerine laf söyletmeyenlerinde çok kayıbı varmış. Fakat gurur meselesi yaptıkları için "-çok kovanım öldü" diyemiyorlarmış. Neyse arıların ölmesi çok kötü bir şey, Allah kimseye vermesin....
...
Bu ölümler arttıkça usta arıcı abilerimizden ölüm sebepleri hakkında detaylı bilgi aldık, ve bu ölümler her ne kadar çeşitli mazeretlerin gerisine saklanmaya çalışılsada, yaşanan pek çok ölümün altında bir şey var olduğunu öğrendik.

V A R O A
Varoa geçenlerdeki dernek toplantısında da gündeme geldi. Özellikle AGAM'dan Prof.Dr.Levent AYDIN piyasadaki mevcut varoa ilaçlarının (Bayvarol, Varostop, Rulamit,...vb) artık kâr etmediğini, bilinçsiz ve yanlış ilaç kullanımı nedeniyle varoanın daha dirençli nesiller yetiştirdiğini vurguladı. Hem Levent Hocamızın uyarılarını dikkate alarak hemde ustalarımızın tavsiyelerini kaale alarak bende kalan arılarıma oksalik asit uygulamaya karar verdim.
...
Konuyu bir kez de Mehmet Gençünal Ağabeyimizden dinledikten ve onun şahsi tecrübelerinden yararlandıktan sonra bir adet tekli oksalik asit buharlaştırıcı satın aldım ve yanında yeterli miktarda da oksalik asit.

11 Aralık 2011 Pazar günü öğleden sonra arılığa oksalik asit uygulamak için arılığa gittim. Bu arada bilmeyenler için belirtelim, oksalik asit buharı son derece tehlikeli, insan sağlığında çok ciddi kalıcı rahatsızlıklara neden olabiliyor. Geçen hafta bu tehlikeli buhardan korunmak için bir adet de karbon filtreli özel asit maskesi aldım.
(Fiyatı kargo dahil 71 TL - belki internette biraz daha araştırırsanız daha da ucuza bulabilirsiniz.)
Pazar günü asit vurmadan önceki son durum.... pürümüs lambası, pompa, asit ölçeği, oksalik asit kutusu, buharı içeriye vermek için namlu, kızan makineyi soğutmada kullanılmak üzere bir adet eski sünger ve eski bir yoğurt kabı, uzun ağızlı bir çakmak...
...
ilk başlardaki kovanlarda biraz acemilik çeksek de ilerleyen dakikalarda epey sürat kazandık.
...
Umarım bu oksalik asit uygulamasını doğru anlamış ve doğru uygulamışımdır. İnşallah bahara kalan kolonileri sağsalim çıkarırım ve varoası az, daha güçlü arılar üretirim.
...
Bu konuda edindiğim tecrübelerimi bloğumda paylaşmaya devam edeceğim.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Dernek Toplantısı

Uzun bir aradan sonra üyesi bulunduğum Uludağ arıcılık Derneği'nin aylık toplantısına katıldım. Uzun bir ara diyorum çünkü bundan önceki iki toplantıya sağlık nedenleriyle katılamamıştım.
Toplantı öncesi salonda hazırlıklar...
Salon yavaş yavaş dolmaya başlıyor.
Arıcı Ağabeylerimizden Mehmet Gençünal geliştirdiği oksalik asit buharlaştıcı aletlerini de yanında getirmiş. İşe yarayacakları kesin. Aletleri incelemek için iyi bir fırsat...
Bu işte maske çok önemliymiş, asit yanıklarına mahal vermemek için eldiven ve gözlük de olmazsa olmazlardan.
Mehmet Ağabey'den rica ediyoruz ve bizim için aletin çalışmasını anlatıyor...
Aletin altılısı,...
Aletin teklisi...
Toplantıya Mehmet Gençünal tarafından getirilmiş ıhlamur ve kestane balı,.... (Gençünal Ağabey'imiz bu ballarla ilgili ne anlatacaktı bilemiyorum, ama gösterecek bir şeyleri vardı ki getirmiş. Ne yazık ki zaman yetmediği için sözü bir türlü ballara getiremedi, bende sormayı unuttum açıkçası. neyse bir sonraki görüşmemizde sorarım artık.)




Forumun (www.aricilik.gen.tr) üç yöneticisi yan yana (Soldan sağa: mehmet Gençünal, Enver Amca - Halil Bilen'in Dayısı, Halil Bilen, Kenan Gişan)

Bursa'nın duayen arıcılarından birisi, Sebahattin Ağabey'imiz, işinde en iyilerden birisidir.
. . .
Toplantı öncesi son hazırlıklar,

AGAM'dan hocalarımız Selvinar Hanım ve eşi İbrahim ÇAKMAK, bir toplantı öncesi arıcılarla sohbet ediyorlar...
ve toplantımız Dernek Başkanı Refik BERİ'nin açılış konuşması ile başlıyor.
Yalova'lı arıcı ağabeyimiz Kenan Gişan, kendi değimiyle magazine başlıyor. Bu arada kendisine hatırlatalım, foruma yönetici olduğunuzdan bu yana bloğunuzu boşladınız, artık hiç bir şey eklemiyorsunuz Sayın GİŞAN :-)




İlk söz Prof.Dr.Levent AYDIN Hocamızın. Kendisi bizi yanlış ilaç kullanımı hakkında bilgilendirdi.


Çay molası...

Mola esnasında Halil BİLEN ustamız bir konuyu ÇAKMAK Hocamızla tartışıyor..

Mola sonrası İznik ilçesinden gelen arıcı arkadaşımız Sayın Nihat ÇAKMAK tarafından İznik çinisi üzerine "NAHL" suresinin hat çalışması ile işlenerek arı motifi oluşturulmuş çini hediyesi önce Dernek Başkanına sunuldu, Dernek Başkanı tarafından da Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme - Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin duvarlarında yer alması amacıyla merkez yönetimine teslim edildi.
İbrahim ÇAKMAK Hocamız katıldığı Arjantin Apimondia gezisini ve gözlemlerini resimler eşliğinde anlattı.


Toplantının sonunda ise Mehmet GENÇÜNAL Ağabey'imiz geliştirdiği aleti tanıttı...

Hatalar ve Ödenen Bedeller


Uzun süredir hem bloğumdan hemde forumdan (www.aricilik.gen.tr) ayrı kaldım. Babamın bir zeytin bahçesi var, kendisi yaşını aldığı için ilgilenemiyor artık. Bahçenin tüm bakımı, ilaçlaması, çapalaması ve bilimum işi bana düşüyor. Kasım ayı itibarı ile zeytinde hasat zamanı. Bu yüzden çok yoğun geçen bir 8 günden sonra arılara gitmek ancak fırsat bulabildim.

Atalar demiş ya "dervişin başı bitten paçası itten kurtulmazmış" diye, bu yıl bende öyle işlere yakalandım ki herşeyde geç kaldım. Sonbahar beslemesinde geç kaldım. İlaç vermede geç kaldım. Aslında hafta başı fondan şeker getirtmeme rağmen zeytin hasadından dolayı bir türlü fırsat bulup arılara götüremedim.
Öğleden sonra saat 15 civarı yola çıktım. Havanın güneşli göründüğüne aldanmayın. Aslında buz gibi soğuk.
Arılara vereceğim fondan şekerleri hazırladığım yer soğuk olduğundan anlamamışım, ellerime biraz fondan şekeri bulaşmış. Hem elimin ısısından hemde arabanın kaloriferlerini açınca ısınan ortamdan ellerim vıcık vıcık oldu.
Arılara yaklaşırken kır çeşmesinde ellerimi yıkamak için mola verdim.
Çeşmenin hemen arkasında görünen arılar köy muhtarımız Ferhat Sivat'ın arıları. Eskiden arıları daha kalabalıktı ama sonbaharda epey kayıp yaşadı. (Tabi ben bu düşüncelerle manzarayı izlerken aslında kendi durumumunda çok farklı olmadığını bilmiyordum.)

Muhtarımda boşalan kovanları temizlemiş ve istiflemiş. Bahçenin önüne çıkarmış. Belki de eve götürecek.
Kısa süre orada oyalandıktan sonra tekrar arabaya bindim ve benim ekibin yanına geldim.
Hava serin olduğu için uçan tek tük arı vardı ama genelde herkes içeri kovanına çekilmişti.
Varoa, beslemede gecikme, yaşlı ana gibi çeşitli nedenlere bağlı eksilmeler oldukça fazla. Keşke hatalar yapmasaydıkta, arada boşluklar olmasaydı hiç. Neyse herşey hayırlısı, kısmet. Şu saatten sonra yapılacak çok da bir şey yok.
Daha önceden hazırladığımız fondan şekerler. Bu yıl ilk kez 2 kglık paketlerde aldım. Kovayla almaktansa böyle paketli daha kolay oluyormuş. Tek yapmanız gereken bir bıçakla dörde bölmek.
Hava çok soğuk olduğu için arılar salkımda, o yüzden kovanlarıı körük kullanmadan aralayıp şeker vermeye başladım fakat her ihtimale karşı körüğüm içi dolu bir şekilde hazır.

Arılar salkımdayken kapakları açmak ve arıya bakmak çok kolay. Keşke arılar her zaman böyle kalaba ve telaşlı hayvanlar olmasalar. O zaman arıcılık bebek oyuncağı olurdu.
...
Sonra neler oldu?
Bu fotoğraftan sonra karşılaştığım manzarayı resimlemeye gönlüm el vermedi. Yine bir kısım kolonim kendi hatalarım yüzünden (varoa ile yeterince mücadele edilmemesi, zamanında besleme yapılmaması, anaların bir kısmının yaşlı olup yenilenmemesi,... vb) sönmüş. Moralim çok bozuldu. Hayvanlarla yeterince ilgilenmediğim ve günahlarına girdiğim için kendime kızdım.

Bu iş böyle olmayacak. En kısa sürede ana yetiştirmeyi öğrenmeli ve bu iş için gerekli malzemeleri düzmeliyim.
...
Hani derler ya, çiftçiyi kesmişler, içinden kırk tane seneye çıkmış, işte o hesap gelecek sezon yapılacakları buraya not düşüyorum. Umarım tamamını zamanında gerçekleştirebilirim.

1. Çeşitli asitler kullanılarak varoa ile daha etkin mücadele edilecek,
2. Sonbahar beslemesi zamanında ve tatmin edici seviyelerde yapılacak,
3. Kraliçe arı yetiştirme yöntemleri öğrenilecek ve bu yöntemler aktif olarak uygulanacak.