26 Kasım 2011 Cumartesi

Dernek Toplantısı

Uzun bir aradan sonra üyesi bulunduğum Uludağ arıcılık Derneği'nin aylık toplantısına katıldım. Uzun bir ara diyorum çünkü bundan önceki iki toplantıya sağlık nedenleriyle katılamamıştım.
Toplantı öncesi salonda hazırlıklar...
Salon yavaş yavaş dolmaya başlıyor.
Arıcı Ağabeylerimizden Mehmet Gençünal geliştirdiği oksalik asit buharlaştıcı aletlerini de yanında getirmiş. İşe yarayacakları kesin. Aletleri incelemek için iyi bir fırsat...
Bu işte maske çok önemliymiş, asit yanıklarına mahal vermemek için eldiven ve gözlük de olmazsa olmazlardan.
Mehmet Ağabey'den rica ediyoruz ve bizim için aletin çalışmasını anlatıyor...
Aletin altılısı,...
Aletin teklisi...
Toplantıya Mehmet Gençünal tarafından getirilmiş ıhlamur ve kestane balı,.... (Gençünal Ağabey'imiz bu ballarla ilgili ne anlatacaktı bilemiyorum, ama gösterecek bir şeyleri vardı ki getirmiş. Ne yazık ki zaman yetmediği için sözü bir türlü ballara getiremedi, bende sormayı unuttum açıkçası. neyse bir sonraki görüşmemizde sorarım artık.)




Forumun (www.aricilik.gen.tr) üç yöneticisi yan yana (Soldan sağa: mehmet Gençünal, Enver Amca - Halil Bilen'in Dayısı, Halil Bilen, Kenan Gişan)

Bursa'nın duayen arıcılarından birisi, Sebahattin Ağabey'imiz, işinde en iyilerden birisidir.
. . .
Toplantı öncesi son hazırlıklar,

AGAM'dan hocalarımız Selvinar Hanım ve eşi İbrahim ÇAKMAK, bir toplantı öncesi arıcılarla sohbet ediyorlar...
ve toplantımız Dernek Başkanı Refik BERİ'nin açılış konuşması ile başlıyor.
Yalova'lı arıcı ağabeyimiz Kenan Gişan, kendi değimiyle magazine başlıyor. Bu arada kendisine hatırlatalım, foruma yönetici olduğunuzdan bu yana bloğunuzu boşladınız, artık hiç bir şey eklemiyorsunuz Sayın GİŞAN :-)




İlk söz Prof.Dr.Levent AYDIN Hocamızın. Kendisi bizi yanlış ilaç kullanımı hakkında bilgilendirdi.


Çay molası...

Mola esnasında Halil BİLEN ustamız bir konuyu ÇAKMAK Hocamızla tartışıyor..

Mola sonrası İznik ilçesinden gelen arıcı arkadaşımız Sayın Nihat ÇAKMAK tarafından İznik çinisi üzerine "NAHL" suresinin hat çalışması ile işlenerek arı motifi oluşturulmuş çini hediyesi önce Dernek Başkanına sunuldu, Dernek Başkanı tarafından da Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme - Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin duvarlarında yer alması amacıyla merkez yönetimine teslim edildi.
İbrahim ÇAKMAK Hocamız katıldığı Arjantin Apimondia gezisini ve gözlemlerini resimler eşliğinde anlattı.


Toplantının sonunda ise Mehmet GENÇÜNAL Ağabey'imiz geliştirdiği aleti tanıttı...

Hatalar ve Ödenen Bedeller


Uzun süredir hem bloğumdan hemde forumdan (www.aricilik.gen.tr) ayrı kaldım. Babamın bir zeytin bahçesi var, kendisi yaşını aldığı için ilgilenemiyor artık. Bahçenin tüm bakımı, ilaçlaması, çapalaması ve bilimum işi bana düşüyor. Kasım ayı itibarı ile zeytinde hasat zamanı. Bu yüzden çok yoğun geçen bir 8 günden sonra arılara gitmek ancak fırsat bulabildim.

Atalar demiş ya "dervişin başı bitten paçası itten kurtulmazmış" diye, bu yıl bende öyle işlere yakalandım ki herşeyde geç kaldım. Sonbahar beslemesinde geç kaldım. İlaç vermede geç kaldım. Aslında hafta başı fondan şeker getirtmeme rağmen zeytin hasadından dolayı bir türlü fırsat bulup arılara götüremedim.
Öğleden sonra saat 15 civarı yola çıktım. Havanın güneşli göründüğüne aldanmayın. Aslında buz gibi soğuk.
Arılara vereceğim fondan şekerleri hazırladığım yer soğuk olduğundan anlamamışım, ellerime biraz fondan şekeri bulaşmış. Hem elimin ısısından hemde arabanın kaloriferlerini açınca ısınan ortamdan ellerim vıcık vıcık oldu.
Arılara yaklaşırken kır çeşmesinde ellerimi yıkamak için mola verdim.
Çeşmenin hemen arkasında görünen arılar köy muhtarımız Ferhat Sivat'ın arıları. Eskiden arıları daha kalabalıktı ama sonbaharda epey kayıp yaşadı. (Tabi ben bu düşüncelerle manzarayı izlerken aslında kendi durumumunda çok farklı olmadığını bilmiyordum.)

Muhtarımda boşalan kovanları temizlemiş ve istiflemiş. Bahçenin önüne çıkarmış. Belki de eve götürecek.
Kısa süre orada oyalandıktan sonra tekrar arabaya bindim ve benim ekibin yanına geldim.
Hava serin olduğu için uçan tek tük arı vardı ama genelde herkes içeri kovanına çekilmişti.
Varoa, beslemede gecikme, yaşlı ana gibi çeşitli nedenlere bağlı eksilmeler oldukça fazla. Keşke hatalar yapmasaydıkta, arada boşluklar olmasaydı hiç. Neyse herşey hayırlısı, kısmet. Şu saatten sonra yapılacak çok da bir şey yok.
Daha önceden hazırladığımız fondan şekerler. Bu yıl ilk kez 2 kglık paketlerde aldım. Kovayla almaktansa böyle paketli daha kolay oluyormuş. Tek yapmanız gereken bir bıçakla dörde bölmek.
Hava çok soğuk olduğu için arılar salkımda, o yüzden kovanlarıı körük kullanmadan aralayıp şeker vermeye başladım fakat her ihtimale karşı körüğüm içi dolu bir şekilde hazır.

Arılar salkımdayken kapakları açmak ve arıya bakmak çok kolay. Keşke arılar her zaman böyle kalaba ve telaşlı hayvanlar olmasalar. O zaman arıcılık bebek oyuncağı olurdu.
...
Sonra neler oldu?
Bu fotoğraftan sonra karşılaştığım manzarayı resimlemeye gönlüm el vermedi. Yine bir kısım kolonim kendi hatalarım yüzünden (varoa ile yeterince mücadele edilmemesi, zamanında besleme yapılmaması, anaların bir kısmının yaşlı olup yenilenmemesi,... vb) sönmüş. Moralim çok bozuldu. Hayvanlarla yeterince ilgilenmediğim ve günahlarına girdiğim için kendime kızdım.

Bu iş böyle olmayacak. En kısa sürede ana yetiştirmeyi öğrenmeli ve bu iş için gerekli malzemeleri düzmeliyim.
...
Hani derler ya, çiftçiyi kesmişler, içinden kırk tane seneye çıkmış, işte o hesap gelecek sezon yapılacakları buraya not düşüyorum. Umarım tamamını zamanında gerçekleştirebilirim.

1. Çeşitli asitler kullanılarak varoa ile daha etkin mücadele edilecek,
2. Sonbahar beslemesi zamanında ve tatmin edici seviyelerde yapılacak,
3. Kraliçe arı yetiştirme yöntemleri öğrenilecek ve bu yöntemler aktif olarak uygulanacak.

13 Kasım 2011 Pazar

Davulgalar neden açmıyor?

9 Kasım günü, hem kızımın doğumu, hem de bayram nedeniyle bir süredir gidemediğim arılığıma gideyim dedim.
İçimdeki ses her ne kadar çok fazla zaman geçtiğini ve çok daha önce  gitmem gerektiğini söylese de, o ana kadar bir türlü fırsatım olmamıştı. Canım hiç gitmek istemiyordu. Belki de sağduyum bana neyle karşılaşacağımı daha önceden söylüyordu aslında. 
Bindim arabaya ve öğleden sonra vardım arıların yanına. Güneş olmasına rağmen hava biraz serin olduğu için uçan kaçan kimse yoktu. Üstten kontrol yapayım dedim. Her ihtimale karşı da körüğümü yaktım, önlüğümü giydim tabi.
Dedim ya, bu yıl işten güçten dolayı arıların bakım, ilaçlama ve beslemelerinde geciktim. Bazı kovanların görünümü iyiydi, bazılarında ise mevcut azlığı çok net görülüyordu.
Bugüne kadar, son baharda, katı besleme pek yapmazdım. Nedeni de bu aylarda açan davulgalardı (Bazı yörelerde davulgaya kocayemiş de deniyor – Latincesi Arbutus Unedo ). Bazı usta arıcılarımız sonbaharda açan davulganın arıyı çok yıprattığı uyarısında bulunuyorlar. Doğrudur. Ama bazen de, her ne kadar yıpransa da, risk altındaki koloniler için iyi oluyor. Tabi siz bana katılmayabilirsiniz. Bunlar benim şahsi görüşlerim.
Kapakları açtıkça, arılardaki tedirginliği hissetmemek mümkün değildi. Belli bir şeylerin sıkıntısı var. Davulgaların açtığı bir mevsimde bu ne olabilir diye düşünürken biraz ormana doğru yürümek ve duruma bakmak geldi içimden.
ŞOK!
Normalde aşağıdaki resimlerde gibi olması gereken davulgalar,…


Bu resimdeki gibi,
Dallar kuru çubuk, çubuk, uçlarında küçücük yapraklar. Üzerlerinde çiçeği geçtim bir tek tomurcuk yok. Meyve neredeyse hiç yok. Olan tek tük birkaç meyve de kahverengi bir renk almış. Şaşkınlıkla cep telefonumla Davulgaların resmini çektim. Hava kararıyordu, arabaya binip geri döndüm.
Görünen o ki, bundan sonra iş başa düşüyor. Bahara çıkana kadar fondan şeker ile besleyeceğiz. Pazartesi hemen sipariş vereyim.
Bu durumu hala tam olarak çözebilmiş değilim. www.agaclar.net/forum adresine yazdım, bir cevap alamadım. Amerika’da botanikçilerin forumuna yazdım, sadece bir kişi bitkinin bir stres etmeninden dolayı yapraklarını, dolayısıyla çiçek ve meyvelerini de kaybetmiş olabileceğini yazdı. Bunu da kuraklık veya aşırı soğuğa bağladı.
Yalova Birlik’ten Mürşit Korkut ile konuştum aynı durum orda da geçerliymiş.  Öbür yandan bulunduğum yere yaklaşık 20 km ötede bulunan başka bir ormanlık bölgedeki davulgalarda hem çiçek hem de meyve varmış. Bölgeye ava giden arkadaşlar anlattı. Bandırma’daki arıcı arkadaşlarımızdan duyduğumuza göre körfeze bakan yamaçlarındaki davulgalar da açmış. Bizim buradakiler bu sene neden açmadı bir türlü çözemedim? Konu hakkında bilgisi olan varsa, buraya yorum yazarak beni aydınlatmasını özellikle rica ediyorum.

4 Kasım 2011 Cuma

Kurban Bayramınız Kutlu Olsun

Tüm arı dostlarımızın ve Türk Milletinin Kurban Bayramını kutlar, kazasız belasız bir bayram geçirmesini dileriz !!!


2 Kasım 2011 Çarşamba

Beklenen yolcu nihayet geldi...


Uzun süredir sabırsızlıkla beklediğim kızım "Ela",  01.11.2011 Salı günü, saat 15:43'te nihayet dünyaya geldi. Bu güzel haberi, arıcı dostlarımla paylaşmaktan büyük mutluluk duyarım.

Arıcı Kral